26 Kasım 2009 Perşembe

İyi Bayramlar



Bitanem küçüğüm büyüyünce veteriner olmak istiyor. İlk seçtiği meslek annelik idi. Kızım anne de ol, başka iş de beğen kendine derdik, yine de ikna edemezdik.
-I ıh! Ben anne olcam!
Sonra dansözlük, şarkıcılık gibi mesleklere göz attıysa da beş yaşında veterinerlikte karar kıldı. O gün bu gündür de vazgeçmedi. Veteriner olunca hep hayvanlarla oyun oynayacağını zannediyordu, şimdi iğne, ilaç, ameliyat kısmını da kavradı çok şükür.

Yüreği bu kadar hayvan sevgisiyle dolu küçüğe gel de açıkla et konusunu. Eti yiyor yemesine ya, şöyle zannediyordu: Kurban bayramında koyunlar geliyor, bize biraz etinden veriyor, sonra kesilen yerlerine dikiş atıp gönderiyoruz. Küçük yalanımız, babasının eşsiz mangal ziyafetleri ve kurban bayramlarında gösterdiğimiz üstün gayretler sonucunda et yedirdik yavrulara. Zira aynı küçük yalanı oğlana da söylediydik.
Paça çorbasını severek yiyor küçük Ayşesu. Soruyor arada, anne bu ne?
-Güzel kızım yediğin hayvanın ayakları.
Nasıl derim?
-Bitanem, buna paça denir, fabrikada üretilir!

Ve günlerden bir gün, birinci sınıfta iken, öğretmeni sorar:
-Bana fabrikada üretilmiş bir şeyler söyleyin bakalım.
Ayşesu söz alır:
-Paça öööğretmenim!

Ertesi gün gidip durumu açıklamam gerekmişti.

Şimdi mi? Biliyor, her şeyi biliyor, problem yok. Ne et yeme konusunda, ne de güven konusunda.

Kurban Bayramınız kutlu olsun. Çok çok et yiyin, baklava, çikolata,sarma yiyin. Yoksulları unutmayın! Yumuşacık kavurmalar yapın, iri kemikleri haşlayın, tirit yapın, mangalınız hep yansın.
Birinci gün evdeyiz, ikinci gün sabah erkenden Kızılcahamam yolunda. Pazarertesi öğleden sonra görüşürüz, sağlıcakla kalın.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Havuçlu Kek



Dr. Oetker tariflerinden bir kek. Havuçlu, üzümlü, tarçınlı; çayın yanına yaraşır.

Malzemeler:
  • 65 g (yarım su bardağı) kuru üzüm
  • 4 yumurta
  • 255 g (1,5 su bardağı) toz şeker
  • 125 g yumuşak margarin veya tereyağı
  • 220 g (2 su bardağı) Dr. Oetker Sade Kek Karışımı
  • 150 g (1,5 su bardağı) rendelenmiş havuç
  • 45 g (yarım su bardağı) öğütülmüş ceviz
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 1,5 tatlı kaşığı tarçın

Hazırlanışı:
Kuru üzümü 1 saat süre ile sıcak suda bekletin. Suyunu süzün ve iyice unlayın. Bir çırpma kabında yumurta ve şekeri beyazlaşıncaya kadar, yaklaşık 4-5 dakika çırpın. Üzerine margarin veya tereyağı ve sade kek karışımını ilave ederek bir süre daha çırptıktan sonra havuç, ceviz, üzüm, şekerli vanilin ve tarçın ekleyip iyice karışmasını sağlayın. Hamuru 26 cm çapındaki yağlanmış kalıba dökün ve fırının orta katında pişirin.

23 Kasım 2009 Pazartesi

Vaktinden Önce: Kütük Pasta



Kuplardan sonra, mayhoş meyveli pasta yapayım niyetiyle mutfağa girdim dün akşam. Bu ayki etkinlik konusu aklımı çeldi önce, sonra buzdolabının bir köşesinde gördüğüm muzlar. Rulo pasta yapayım evet evet. Elimde bembeyaz krema, kütük olsun; hem bembeyaz, hem kütük olunca yılbaşına yaraşır bir pasta çıkıverdi ortaya. Pasta konusunda bende umut var sanırım, usta işi olmasa da ailemi mutlu edecek bir tat var önümde. Tarif gelecek gün içinde.


Tarif gecikti, affola! Bir koşturmacadır gidiyor. Alelacele yazılar yollamayı sevmiyorum. Sırf arayı açmamak adına tarif koyduğumda sırım sırım sırıtıyor. Bu da öyle olacak. Pasta konusunda acemi olunca, eli yüzü düzgün bir iş çıkarmış olmanın heyecanı ile koştum bilgisayar başına. Öğlen yemeği telaşesi beni beklerken, tarifimi vereyim.


Pandispanya İçin:

4 yumurta
4 kahve fincanı toz şeker
4 kahve fincanı un
4 yemek kaşığı ılık su
1 kahve fincanı sıvıyağ
1 paket kabartma tozu

Krema İçin:

2 poşet toz krem şanti
2 su bardağı soğuk süt
200ml. krema

Arasına koymak için: muz
Süslemek için: bitter çikolata


Kek pişireceğimiz zaman bütün malzemelerin oda ısısında olması gerektiğini söylememe sanırım gerek yok. Yumurtaların sarılarını ve aklarını ayırın. Akları bir fiske tuzla kar yapın. Başka bir çırpma kabında yumurta sarılarını toz şeker ve ılık su ile çırpın. Sıvıyağı ve unu ekleyip karıştırın. Yumurta aklarını ekleyip, dikkatlice akları söndürmemeye çalışarak karıştırın. Yağlı kağıt serdiğiniz tepsiye boşaltıp, önceden ısıtılmış 180 derece fırında pişirin.

Kek pişerken kremayı hazırlayın. Krem şantiyi sütle çırpın, kremayı da ekleyip tekrar çırpın. Kıvamını bulması için buzdolabına kaldırın.

Keki çıkardığınızda üzerine başka bir yağlı kağıt serip, nemli bir bez örtün. Birkaç dakika bekleyin, ters çevirdiğiniz kekin altındaki yağlı kağıdı dikkatlice sıyırarak çıkarın. Diğer yağlı kağıdı kullanarak rulo yapın ve yine beze sarılı olarak bekletin. Sıcaklığı geçince açıp, kremayı kekin her yerine sürün. Muzları üç dört santim aralıklarla dilimleyerek rulonun kenarına dizin. Yeniden sıkıca rulo yapıp, üzerini de krema ile sıvayın.

Süslemek için, sıkma duyundan tırtıllı olanı kullandım, uzun, kesintisiz şeritler halinde sıktım kremayı. Çikolata yongaları, bitter çikolata bıçakla sıyrılarak yapılır. Yapraklar ise, yıkayıp kuruladığım yapraklara, erittiğim bitterleri fırça ile sürdüm. İyice sertleştikten sonra yaprağı kolayca sıyırabilirsiniz. Çikolatayı biraz fazla kaçırıp, pastayı gizlemişim biraz ama; daha güzel işler ortaya çıkaracağıma eminim.

Bu ölçülerle gördüğünüz boyutlarda iki pasta çıktı, ertesi gün akşama bitti.

Tarifi bu ayki Pasta Süsleme Teknikleri Etkinliği için sevgili Düş Bahçesi'ne gönderiyorum.




20 Kasım 2009 Cuma

Meyveli Şanti Kup



Kupta çok şantili tatlıları sevmeyen çocuk yoktur sanırım. Bu ölçülerle dört kup çıkınca ertesi sabaha fotoğraflamak için bir tane ayırabildim. Ortaya müthiş bir tat çıkınca mayhoş jöle ile kremayı kıpkısacık zamanda pastada kullanmaya karar verdik. Hem bizim kız diyor ki, annesinin blogu olan çocuklar çok şanslı imiş.


Malzemeler:

  • 100gr. böğürtlen
  • 100gr. vişne
  • 1 çay bardağı toz şeker
  • 2 yemek kaşığı toz vişneli jöle
  • 1 çay bardağı sıcak su
  • 1 paket toz krem şanti
  • 1 su bardağı süt
  • 1 çay bardağı krema
Hazırlama:

Meyveleri küçük bir tencereye alıp, üzerlerine toz şekeri serpin ve on dakika kadar pişirin. Ardından meyveleri blendırdan geçirin, yalnız püre haline getirmeyin, parçaların ağıza gelmesini istiyoruz. Jöleyi sıcak suda eritip, meyveye ekleyin ve karıştırarak bir iki dakika daha pişirin.

Toz şantiyi sütle çırpın, süt kremasını da katıp tekrar çırpın.

Meyveli karışımı kuplara pay edip, donmaları için buzdolabına kaldırın. Jöleli meyveler donunca bu sefer kremayı üstlerine pay edin ve üzerlerini meyve taneleri ile süsleyin. Buzdolabında en az bir saat bekletip, soğuk olarak servis yapın.

19 Kasım 2009 Perşembe

Ekşi Pestilli Pırasa

Bekleyen bir blog oyunu daha var. Yüreklerimizi hoplatan, sonunda kazasız belasız Ankara'ya dönen Sevgi'den ve Antalya komşum Tuba'dan geldi. Kitaplar üzerine;

Soru 1: Şu anda okumakta olduğunuz kitap ve kısaca konusu.

Balzac, Vadideki Zambak.

Yasak aşk var, bu kadar melankoli beni bile sıktı, bıraktım bırakacağım.

Soru 2: En son aldığınız kitap?

En son çocuklara soru bankası aldım.

Soru 3: Şimdiye kadar aldığınız kitaplar içinde en sevdiğiniz.

En sevdiğim dersem diğerlerine haksızlık etmiş olurum. Hepsi değerliydi. Dönem dönem ya bir konuyu aklıma takarım, ya bir yazarı, bazen de yayınevini. Şimdi bir bir yazdım, baktım ki liste uzayacak, sildim. Burada durmalı en iyisi.

Soru 4:Bir türlü bitiremediğiniz, bitirsenizde size illallah ettiren kitaplar.

Sevmeyip fırlatıp attığım var. Ayrıntı Yayınevi'nin ilk bastığı bütün kitapları toplamıştım neredeyse. Bir çoğu da ödünç gidip geri gelmedi ya o ayrı konu. Rosalin Coward, Kadınlık Arzuları idi kitabın adı, keşke o ödünç gide de geri dönmeyeydi. Hala bekliyor kitaplıkta.

Soru 5: Elinizdeki kitap bitince okumayı düşündüğünüz kitap.

Fransız Pastacılığı tarihi üzerine bir kitap bulup okumak istiyorum. Sahaflarda buldum bir tane ancak, daha çok tarif var. Şöyle temel bilgiler olsun istiyorum. Araştırılacak, varsa böylesi alınacak.

Şimdi de günün tarifine gelelim. Pırasalar çıktığında sabırsızdım. Çünkü ekşi pestilimi kullanacaktım.Kışın hasta olduğumda ya bamya çeker canım ya da pırasa, sizi bilmem. Ekşi pestilimle yaptım ki nasıl lezzetli oldu nasıl. Ekşi pestilin yapımı tatlı erik pestili ile aynı. Bir kilo ekşi, sarı olan dağ erikleri var ya hani onlardan alın. Yıkayıp, çekirdeklerini ayıklayın. Bira çay bardağı su ile çok kısık ateşte iyice yumuşayana kadar pişirin. Soğuyunca kevgirden geçirip, temiz bir bez ya da naylon üzerine ince bir tabaka halinde serin. Güneşe bırakın, kurusun. Ama geç oldu, şimdi güneş nerede diyeceksiniz. İsterseniz kurutmayıp püre halinde dondurucuya da atabilirsiniz. Sonra bamyaya, pırasaya, çorbalara, hatta iki gün önce benim yaptığım gibi paça çorbasına katabilirsiniz. Kıymalı pırasanın tarifini de ekleyelim unutmadan;

Malzemeler:

  • 1 kg. pırasa
  • 250gr. kıyma
  • Bir yemek kaşığı domates salçası
  • Bir baş kurusoğan
  • Bir havuç
  • İki üç yemek kaşığı sıvıyağ
  • Ekşi erik pestili ya da limon suyu
  • Tuz


Pırasaların başını ve yeşil kısımlarını kesip atın. Kabuğunun ilk katını sıyırıp atın, üçer santim uzunluğunda verev kesin. Verev kesmek, pırasaların dağılmasını önler.
Tencereye sıvıyağı, havucu ve soğanları koyup, şöyle bir çevriştirin. Hemen kıymayı ekleyip bir iki kez karıştırdıktan sonra yıkanmış pırasaları katın. Malzemeleri fazla kavurmuyoruz çünkü kısık ateşte kendi suyu ile pişecek. Tencerenin kapağını kapatıp, olabildiğince kısık ateşte pişmeye bırakın. Bu arada pestilden kopardığınız birkaç parçayı azıcık suya ıslayın. Pırasalar kavrulurken arada bir tencereyi sallayın, kaşıkla fazla karıştırmayın ki dağılmasınlar. Suyunu tamamen çektiğinde yumuşamış pestili ve üzerini iki parmak geçecek kadar sıcak suyu, tuzunu ekleyip, yeniden kısık ateşte pişmeye bırakın. Suyu özleştiğinde yemeğimiz de pişmiş olacaktır zaten. Ocaktan alın ve biraz dinlendikten sonra dilerseniz biraz da limon sıkarak afiyetle yiyin.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Kokular Arasında

Bloglar arasında soru demetçikleri dolaşır sıkça, bana da uğrar. Aslına bakarsanız çok hoşlanmıyorum bu tür oyunlardan, ancak güzel komşularımı kırmak istemiyorum , hatırlanmış olmak da çok değerli. Bu sefer sevgili Esin'den geldi bir oyun. Yalnız konu güzel, sevdiğim kokulardan bahsetmemi istiyor, zevkle tabii.

Koku deyince Ezginin Günlüğü şarkısı geliveriyor aklıma, Bülent Ortaçgil yorumuyla. Kedi gelip muzır yanıma dokunuyor, ten kokusu diyor, yarim benden söz etme sanalda diyor, edepsiz cümlelerim dilimde kalıyor. Öyle ya kokular eşleşmemiş midir, geçmişimizde, bugünümüzde kişilerle, dönemlerle. Geçmiş deyince ilkokul geliyor aklıma. İlkokulda beslenme saati sınıfın kokusu; sıralara serilmiş cicili bicili, oyalı, işlemeli bezlerin üzerine çıkarılır bir bir çantadan anne eli değmiş azıklar. Elma, portakal kokusu sarar sınıfı, haşlanmış yumurta getirdiyse biri, o fena işte. Yerli Malı Haftası'nda sınıfın kokusu geliyor sonra burnuma, baskın olan patlamış mısır kokusu bu kez, yine kış meyveleri ardından geliyor, küçük avuçlarda kuru üzümler, incirler.

Biraz daha ilerle diyorum kendime, gelip durduğum yer bebeklerimin mis kokusu oluyor. Kız bile dokuza girmiş, yıllar olmuş, candan bebe kokusu çekmeyeli içime. Sırf bunun için de çocuk yapamam ki canım, yaş kırka gidiyor, yok buradan da uzaklaş.

Ama babası kızımı güvercin kokulum diye seviyor, kızım güvercin kokuyor.

Dağılma, dağılma!

Hııı, merak ettiğim kokular var bir de, sevgilim portakal çiçeği kokusu der durur yıllardır, hiç denk gelmedi o günlerde güneye inmek. Nar çiçeğini merak ediyorum, bir de kokusunu; bilmem kokusu var mıdır, ama rengini biliyorum, lakin onu da hiç görmemişim.

Bak sızlanıyorsun yine!

Burada sözlerin yemek üzerine, konuya gel.

Öyle ya okuldan geldiğimde kapı açılınca yüzüme vururdu sıcak, mis gibi yemek kokardı evimiz. Şimdinin çocukları eve anahtarla kapıyı açıp giriyor, ne can sıkıcı. Tesellim olur mu benimkilerin okuldan eve döndüğümüzde, anne ne pişirdin deyip aldıkları kokularla tahminler yürütmeleri?

Toparla artık, uzatacaksın!

Sen de habire söyleniyorsun ama. Bir akrabamız vardı, evi kötü kokutuyor diye balık pişirmezdi hiç, oysa kızı Dilek yaşıtımdı, balığı çok severdi. Ne zaman balık pişirsek annem ona yollardı bir tabak. Şimdi Dilek balık yapıyordur evinde herhal.

Hem, hamsiyi kim sevmez, zamanı mı değil mi, kar düşmeden güzelleşir mi güzelleşmez mi birileri tartışa dursun, biz kaç kere yedik hamsiyi bu sezon saymadım. Tavasını ararsanız burada. Tereyağı en çok alabalıkla bir arada düşünülür, ama biz hamsiye de çok yakıştırıyoruz. Izgarayı oda ısısında tereyağı ile bir güzel yağlayın, temizlenmiş hamsileri dizin güzelce. Koyun mangaldaki köze, ne canı var zaten, hemen kızarınca, kurutmadan alın. Çıtır çıtır!


12 Kasım 2009 Perşembe

Tarçınlı Kurabiyeler




  • 200 gr. buğday nişastası
  • 1 tatlı kaşığı tarçın
  • 50 gr un
  • 100 gr toz şeker
  • 115 gr tereyağ (oda ısısında)
  • Yarım yemek kaşığı kabartma tozu
  • 1 yumurta
  • Birakaç damla limon suyu

Bütün malzemeyi yoğurarak kulak memesi kıvamında bir hamur yoğurun.

Hafifçe unladığınız tezgahta hamuru, bir santimetre kalınlığında açın.

Çay bardağı ya da yuvarlak kurabiye kalıbı ile kesin.

Yağlı kağıt serdiğiniz tepsiye aralıklı olarak dizin.

Önceden ısıttığınız 200 derece fırında on dakika kadar pişirin.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Üvez


E bir de ben sorayım. Tanıdınız mı bu meyveyi?

Cumaları gelen yoğurtçu amca getirmiş. Süzme yoğurdumu yaklaşık iki yıldır ondan alırım. Tertemiz, lezzetli, ayran yaptığımda üzerinde minik tereyağ paçaları yüzer. Taşınsam, yeni adresime gelir mi acep diye de hayıflanırım bazen. Süzme yoğurt bulunmazsa buzdolabımda huzursuz olurum. Fiyatta da hiç pazarlığı olmaz amcamın, ne dediyse odur. Arada başka tadlar da getirir. Şu ara çuvalla ceviz duruyor minibüsünde. Elma getirir, armut getirir, otlar getirir. Geçen gelişinde hiç bilmediğim bu meyveyi gösterdi. Adı üvez. Armut ailesinden olduğunu düşündüm, bizim ahlata çok benziyor. Olgunlaşanları kahverengi, biraz mayhoş. Yeşilleri çok daha buruk. Üvezin bitmeyen faydalarını Meyvelitepe bir bir anlatmış.


Komposto yaparken elimin altında bulunan meyveleri harman etmeyi çok severim. Üvezler yine komposto yapmak niyetinde olduğum bir güne denk gelince, artık sonu gelen mürdümlerle, siyah üzümlerle ve dayımların bahçesinin tadına doyulmaz elmaları ile birleştiler. Komposto canlı rengi, davetkar kokusuyla hem soframızda yerini aldı, hem de Ayşesu'nun beslenme çantasında.


9 Kasım 2009 Pazartesi

Hep Şikayet, Hep Şikayet


Süleyman Efendi dünyada hiçbir şeyden çekmemişse nasırdan çektiği kadar, şu tam gün okul uygulamasından çektiğim kadar başka hiçbir şeyden çekmedim ben de. Günümün üç yerinden bölünmesinden, başladığım hiçbir işi bitirememekten, okul yolunda gide gele yorulmaktan, geç yatıp erken uyanmaktan, her sabah saat sesiyle uyanmaktan, saati susturup tekrar uyumaktan, her zaman uykusuz ve bitkin dolaşmaktan, koşturmacanın ancak akşamın sonlarına doğru bitmesinden, sırtımdan eksik olmayan keskin ağrıdan, öksürükten, bal zencefil karışımı yemekten, pekmezini içtin mi sorusundan, meyve ye uyarılarından şikayetçiyim.

Şikayetlerim dizi dizi sıralanıyor, ben her gün çorba pişirmeyi ihmal etmiyorum. Çorbalar bazen uyduruk oluyor, bazen televizyonda gördüğüm bir çorbayı aklıma takıyor, akşama pişiriyorum, doyurucu olsun da yemekte kolaya kaçabileyim diye etli, bakliyat zengini çorbalar yapıyorum. Ankara soğuyor, ben çorba yapıyorum.


Yeşil mercimeği düdüklüde üzerini dört parmak kadar geçecek suyla yarım saat pişiriyorum. Başka bir tencerede soğanları kavuruyor, salçasını ekleyip, suyunu katıyorum. Her daim dondurucuda bulunan tavuk suyundan bir topak ekleyip kaynamasını bekliyorum. Kaynayınca yazdan hazır erişteleri ve mercimekleri katıyor, orta ateşte bırakıyorum. Tuzunu karabiberini ayarlıyor, kaynadıkça koyulaşan kıvamını bulan çorbama indirmeye yakın kuru nane katıyorum. Erişteler tamamen yumuşayıp piştiğinde çorbam da hazır oluyor. Sonrası, sıcak sıcak kaşıklamak. Ha bu çorbaya kimyon da katılabilir, ama ben pek hoşlanmıyorum o zaman. Dileyen ekleyebilir.

Afiyetle kalın.

3 Kasım 2009 Salı

Kuru Üzümlü Mafin


Türkçe arasına serpiştirilmiş yabancı sözcükler beni çok rahatsız ediyor. Sıklıkla kullanıyorum, çünkü pek çok mutfak terimini tüm dünyaya Fransızlar hediye etmişler. İngilizlerin muffin ini cupcake ini hele ne çok kullanıyoruz. Sonuçta mutfak üzerine kınuşurken ortaya karışık bir dil çıkıveriyor. Bu rahatsızlığımı gidermek, hem de doğru bir dil kullanabilmek adına konuyu acilen bir bilene danışmalıyım. Acaba muffin ve cupcake yerine topkek, kapkek desek daha iyi olmaz mı? Bu dili ortak hale getirsek, acaba mafin dersem cahil mi sanılırım endişesine kapılmadan?..

Yumuşacık mafinler için:

  • 4 yumurta
  • 2 su bardağı pudra şekeri
  • 1 Türk kahvesi fincanı buğday nişastası
  • 2 Türk kahvesi fincanı süt
  • 220gr. tereyağ
  • Bir çay kaşığı vanilya
  • Yarım limonun rende kabuğu
  • Kuru üzüm
  • Bir paket kabartma tozu
  • Aldığı kadar un


Üzümü bir saat önceden ılık suya ıslayın. Sonra suyunu süzüp, unlayın beklesin.
Oda ısısındaki tereyağını, pudra şekeri, vanilya ve limon kabuğunu çırpın. Yumurtaların sarılarını ekleyip tekrar çırpın. Sütü ekleyip bir kez daha çırpın ve kabartma tozu karıştırılmış unu eleyerek azar azar ekleyin. Bu arada başka bir kap içinde yumurta aklarını bir fiske tuz ile çırparak kar yapın. Kek harcına önce üzümleri, sonra da yumurta aklarını söndürmeden, tahta bir spatüla yardımıyla katıp, dikkatlice karıştırın. Kek harcını muffin kapsüllerine yarıya gelecek kadar doldurup, önceden ısıtılmış 180 derece fırına verin. Kürdan testinden sonra fırından alın.

LinkWithin

Blog Widget by LinkWithin